27 Nisan 2010 Salı

KOLTUK ALTI-FD8

Artık zamanının geldiğini düşünerek (ki yerlerde dolaşan toz tüncükleri bunun kanıtıydı) güzel bir bahar temizliği yapayım dedim. İşe yaramayacağından çok çok emin olmama rağmen (Kutsi-Faik Dede ikilisi sayesinde nasılsa yine her yer kirlenecek, yapış yapış olacak, uzun kıllı halılarımıza düşen leblebi taneleri bizden hızla uzaklaşıp kaybolacaktı...:) heves ettim işte (yazık bana)

Temizlik yapmanın çok büyülü bir yanı var (sadece kadınlar bilir). Birbirinizden farklı yanlarınız, yönleriniz, yöreleriniz, örf ve ananeleriniz, tarzlarınız,ve uzatmayalım vs.leriniz binlerce çeşiti de bulsa temizlik yaparken sanki aynı kadınsınız:)) (tabii ben de bu deneyimi yaşamalıydım)

Onun altı, bunun altı, şunun köşesi, kenarı derken tiftik keçisini andıran saçlarım, ümüğüme kadar çektiğim mavi eşofmanım ve bu temizlikten sonra yer bezi yapmaya karar verdiğim penyemle mükemmel bir görüntü çizmiştim.(kapıya biri gelse içerilere saklanıp asla çıkamayacak kadar etkileyiciydim)

Bütün dip oda tabir edilen odaları temizleyip paklayıp evimizin kral odası salonumuza geldim. Ve tabi o kallavi koltuğun altında oluşmuş organizmalar gözümün önünde canlandı. Biraz dalakaldım karşısında ve kolları sıvadım.

İtmeye çalıştıkça geriye kaymakla kalmıyor bir de üstüne çoraplarım parmak uçlarıma doğru fiiiiyyyy...
Birkaç denemeden sonra bana ya erkek ya da deli gücü gerektiğini farkettim ve aynı anda pes ettim...

Bu gibi durumlarda tek elde süpürgenin borusu olmak kaydıyla emekler vaziyette yere yatılır ancak sağ ya da duruma göre sol kulak tamamen yere yapıştırılır, gözler hafif şaşı yapılarak koltuğun altına bakılırken bir taraftanda borulu kol hareket ettirilir. (bu tarifi zorda kalan erkekler için verdim ki çoğu "hiiiiiç işim olmaz" diyecektir)

Bir taraftan tarifi olduğu gibi uygularken yolunda gitmeyen bir şey vardı sanki...
Yorgunluk ya da tansiyon düşmesi sebebiyle olacak koltuğun altında bir şey parlıyordu ve tak!!
etti. Borunun bir kısmına bir şey takılmıştı.
"Bu neymiş yaaa bu kadar mı pismişiz" bakışıyla toz ve topalaklı nesneyi şöyle bir dürtükledim.

"Ya bu şey yaaa:" (bu benim iç sesim bazen de evde kimse yokken sessizce ve kendi kendime konuştuğum sesim)
Günlerdir başımızın etinin bu konuda didiklendiği kayıp konusu; sanki uyanıverip "ya ne şaçma rüyaydı, bizim koltuğun altından dedenin takma dişleri çıktı, oraya mı düşmüşmüş ne yok kaybetmişti ya çok konuşuldu bilinç altıma işlemiş heralde" diyecekmişim gibiydi ama ne yazık ki değil işte gerçekti bu....

Dedeeeeeeeeee! Bu ne yaaaaaa?

20 Nisan 2010 Salı

KEYİFSİZ DEDE-FD7

Dede geçen hafta keyifsizdi. 1 haftamız onun kendini iyi hissetmesine çalışmakla geçti ama ne yaptık ne ettiysek yerine getiremedik keyfini...

Kutsi, hem araları düzelsin (dede ondan pek hoşlanmıyor sanki:))hem de kaynaşsınlar amacıyla birlikte araba yarışı oynamayı bile teklif etti ancaaak; Dede: "dişleriiiiiiiiiiiim" diye evin içinde bas bas bağırmaktan vazgeçmedi...

Sorun şu ki evin içinde takma dişlerini nereye koyduğunu bir türlü hatırlayamıyordu... :)))

11 Nisan 2010 Pazar

ÇORAP

8 Nisan 2010 Perşembe

TAMAMEN GERÇEK

Güzel bir yaz günü.. Bazı insanlar için yeni bir başlangıç, bazısı için yardım etme, biribirinin yanında olma imkanı..

İşte böyle bir gün ve bu tür duygularla sabahın köründe kalkmışız. Teyzem evini taşıyor, biz de destek amaçlı oradayız. Kamyon, yeni evin önüne yanaşmış eşyalar teker teker boşaltılıyor. 5 tane eşya taşıyan amca ve 1 kamyon şoförü... Biz de kuzenler, diğer teyzeler ve arada tanımadığım bir kaç insan :) "yok onu şuraya koyun, aman dikkat edin kırılmasın" vs sesleri çıkarıyoruz..

Öğle tatili oluyor dağınık salonda toplanmış: "Amcalara ne versek? bir çay yapalım, pepsi mi, kola mı, pide mi, kuru fasülye mi?"sohbetindeyiz.. Sonunda karar veriyoruz menüye ve alışveriş, sofra hazırlama... Evin işe koşturulan küçük erkeğine, amcalara ve ayrıca kamyondaki şoföre haber ver! emri veriliyor.

Kısa bir aradan sonra amcalar sofrada; ancak şoför yok.
-Oğlum şoföre söylemedin mi?
-Yok kamyona baktım orda yoktu.
Sofradaki amcalara dönerek:
-Şoför bey yok galiba nereye gitti biliyor musunuz? Ayy yazık o da doyursaydı karnını şu sıcakta soğuk bi şeyler içerdi hiç olmazsa. (Bu serzeniş çok tanıdık. Bir yaştan sonraki kadınların hastalığı sanki 3 kelimelik olayı 5 cümlede çözememe)
-Arabadaydı en son Mehmet abi ama...?

Neyse artık, biz de acıkmışız. Şöyle bir ellerimizi yıkayıp oturalım sofraya diyoruz. Banyonun çeperinde nerdeyse birikmişiz. Ama o da nesi biri daha önceden kapmış banyoyu:)

Teyzem kapıyı çalıyor:
-Ayy kim var içerde bizim çocuklardan mı ki? Oğluuum hadi ama çık bak millet seni bekliyooo!!
-... (ses yok biri gizli işler çeviriyo:))
-Hadi amaaaa kim var içerdeeee? Kimin çocuğu içerde çıkarın çabuk!
-Ya yok bizimkiler atıştırıp bahçeye indiler.
(İçerden su sesleri.. Bir tek banyo şarkısı eksik. Laaaaa La La La:)
Teyzem ses gelmeyince dayanamayıp kapıyı zorluyor ama nafile, kilitli..

Bir kaç dakika sonra kapı ağır ağır aralanıyor. Hepimiz kapının önünde sıralanmış bekliyoruz.

Veeeeee karşımızda
-Kayıp Şoför Memo- (hahahahaha)
Tabi haliyle ben ve bir kaç yaşıtımdan kıkırdama ve püskürme sesleri...
Ama nasıl olmasın?

Şoför: Saçlarının ucundan sular damlayarak, ayakkabılarının arkasına basmış; her bir adımda ayakkabıdan fırt fırt sesler ve kenarından fışkıran sular...
Tepki:Nasıl yaaaaa?

Teyzem kıpkırmızı bir halde sorusunu soruyor:
-Naaptın seeen?
-Abla ferahlayak dedik tüm gün arabayın sıcaanda...
Sinirden heralde, mantıksız bir soru daha:
-İnsan bir izin ister kardeşiiim!!:))))

Mesela kaç kişinin evine bir kamyon şoförü gelip, "Abla bi banyo yapabilr miyim?" demiştir? Ve "tabi kardeş ne demek biz hiç kullanmadık daha, sana hazırlamıştık gir bi keyif yap sen" cevabını almıştır?? Bilmem:))

5 Nisan 2010 Pazartesi

SARIMSAK-FD6

Hafta içi bir gün, bir sebepten erken ve o mükemmel EGO otobüsüyle dönüyorum eve.. Otobüse bindiğimde saat 16.00 civarı.. Allahtan ilk duraktan biniyorum ve 2 saatlik yolculuğumu biraz daha az acılı hale getirmeye çalışıyorum tabii kendimce:)
Güzel ve dünyada lider kentimin yine bir o kadar mükemmel semtlerinden birinden geçiyoruz ve sanırsın gelişmekte olan ülkemin çoğalan yaşlı nüfusunun %60 kadarı durakta sırada:)

Haliyle otobüsün yaş ortalaması artık 70'lerde seyrediyor, yılların verdiği birikimle gittikçe ağarlaşıyooor ağarlaşıyooor:))
Durakta baya bir bekliyoruz dolayısıyla ağır adımlar bir taraftan arkadaki arkadaşa laf yetiştirmeler:) Bir an bir hareketlilik oluyor dışarıda. Dedenin biri koşarak ve kaldırımdaki kalabalığı yararak büyük bir hızla yetişiyor otobüse ve kendini içeri atıyor.(Maşallah ben o kadar koşamam ne diyim:) derkeeen farkediyorum ki o atletik adam sadece dedenin biri değil Faik Dede!!
Hep merak etmişimdir neler yapar, tek başına nasıl davranır, evdeki gibi midir:)) ne bileyim dışarıdan ki hazır beni farketmemişken izlemek istedim onu bir süre, sağlığı için de çok sevindim bu arada..
Ancak o yolu depar atıp gelen dede ne olduysa otobüse binince hastalanıvermişti; hatta sanki o hep hastaydı zaten ayakta duracak hali de yoktu (dolayısıyla arkalarda yer olmasına rağmen) hemen en öne oturması gerekiyordu. Tabii bunu bi kaç kere seslice dillendirince -eşşek değilse anlayan- öndeki genç yer verdi dedeye.. (her zaman en öne oturmayı sever de:))
Aramızda bir koltuk olması sebebiyle izlemek ve dinlemek hayli kolay oldu.

Dede sohbeti sever hele ki şoförlerle.. Hemen bir sohbet açıyor haliyle ve can hıraş bir sohbete dalıyor dede tabii tek taraflı:))
Bu arada zavallı şoför saniyelik bir arada çok mühim ve beni kendimden geçiren çarpıcı soruyu soruyor dedeye: "Sarımsak seviyoruz galiba amca baya bi tüketmişiz hani" (hahahaha)
İlk 1 saatlik yolu katettikten sonra, duraktan bir kaç genç biniyor. Bilirsiniz otobüs boş olsa bile önde ayakta durmayı seven bir gurup insan var . Çok büyük bir hata yaparak dedenin önünde ayakta durdular.
-Yavruum hadi bakalım arkaya bak boş arkası
-.....
-Yolu izliyorum evladım geçer misiniz arkaya hem benim midem bulanır öyle yolu göremezsem..
Talihsiz gençler usul usul arkaya doğru yol aldılar.

Eve döndüğünü sandığım dede ilginç bir şekilde alakasız bir durakta inip beni ve şoförü (eminim çok üzülmüştür:))terketmişti. Anlam veremediğim bu yeri nasılsa akşam sorarım diye düşündüm ben de ve yola devam...

Akşam yemek saati kapı çaldı ve dede, geçte olsa geldi.
-Merak ettim dede nerdesin?
-Dolaşıyorum canım nerde olcam!
-Nerde dolaşıyosun (açıklama yapmazsam onun da cevap vermeyeceğini bildiğim için) Hayır dönüşte aynı otobüsteydik sen bilmem nerdeki durakta indin o saatten beri de gelmedin???
-Ordaki durakta bi market var ona gittim (market gezmeyi sever hiç bir şey almasada:). Sonra 60 yaş kartımın süresi doldu ben de market servisleriyle buraya kadar geldim ama geç oldu.
-??!! Nasıl o kadar yolu!
-Hııı sahi bak öyle de gelinebiliyo buraya ondan ona ondan ona aktarma yapıyosun. Ama saatleri denk getirmek lazım. Bi dahakine daha geniş bir hatta yolculuk yapmayı denicem. Bakalım kaç semt öteye gidebiliyorum hem de hiç bi şey almadan hihihihihihih...

Anlamsız ve tepkisiz bir şekilde bakakalmıştım. Söylenecek çok şey vardı ama bir taraftan da çok komikti. Ya mantıklı bir şeyler söyleyim diye kendimi kasarken gülme tutarsa :)) neyse buna benzer bir çok sebepten aklımdakiler dilimin ucunda kaldı....

KASIM'LA AŞK BAŞKADIR




Bundan sonra Volkan Dalyan'ın
karikatürleri bizlerle burada olacak.
(Daha önce LEMAN'da yayınlanmıştı.)

Okuyup okuyup gülelim derim ne diyim? :)))